Kolonya
Sürmek için kullanılan, içine hafif koku karıştırılmış ispirtodur. Ferahlatıcı bir kokusu ve etkisi olması bakımından bayılmalarda, fenalaşmalarda, baş ağrılarında, mikrop kırıcı özelliği bakımından da temizlik için kolonyadan faydalanılır. İçine karıştırılan kokuya göre, “limon kolonyası”, “lavanta kolonyası” gibi adlar alır.
Kolonyayı ilk defa kimin yaptığı kesin olarak bilinmemektedir. Eski vesikalara göre kolonyanın yaratıcısı 1690 yıllarında Almanya’nın Köln şehrinde yaşayan Jean Paul Feminis adlı bir seyyar satıcıdır. Feminis, kolonya yaptığı reçeteyi Giovanni Antonio Farina adlı birine bırakmış, o da yeğeni Giovanni Maria Farina’ya vermişti. Giovanni Maria’da kolonya yapımı üzerine çalışmış, hoş lavanta suyu adıyla ilk kolonyayı yapmıştı. Bundan sonra kolonya yapımı Köln (Kolonya) şehrinde gelişti. Maria “Eau de Cologne” (Kolonya Suyu) adı altında kolonya yapmaya başladı. Sınıf mücadelesinin en yoğun dönemi 18.yüzyılda, ağır basan burjuvazi karşısında parfümler geri plana atılıp, kolonya sıklıkla kullanılmaya başlandı. Böylece, bu hoş kokulu sular bütün dünyada tanınmaya ve kolonya adı ile anılmaya başlandı. (Bk.Köln)
Sağlık Bakımından Kolonya
Kolonya, keşfinin ilk yıllarında bugünkü gibi kozmetik amaçlı değil, tıbbi amaçlı kullanılırdı. Kolonya suyunun sağlık üzerine olan etkisi içindeki alkol ile esaslardan ileri gelirdi. Alkol uzun süre temasta kalırsa bir kısım mikropları öldürür, iltihaplara iyi gelebilirdi. Dönemindeki formülünde de biberiye, portakal çiçeği, bergamot ve limon içerirdi. Bu karışım; sindirim hastalıklarını önlemek, kas ve eklem ağrılarını gidermek, gargara yapmak, yara temizlemek amacıyla kullanılırdı. Limon kolonyası sinirlilik, baygınlık sırasında koklanır, ya da bununla vücudun çeşitli yerleri ovulursa uyandırıcı, iç açıcı bir etki gösterirdi.
Eller yıkandıktan sonra biraz kolonya sürülerek kurumasını beklemek bu bakımdan yararlıydı. Esanslarla karıştırılınca kolonyanın bu etkisi daha da artardı. Yalnız, bu esasların alerjik etkileri olabildiğinden esans seçiminde dikkatli olmak gerekirdi. Ayrıca birçok kişiye ağır gelen bir kısım esansları sürmenin görgü kurallarına aykırı düştüğü de bilinmekteydi.
Kolonya Yapımı
Kolonyaların alkol derecesi cins ve kalitelerine göre değişirdi. Bilinen kolonyaların derecesi 60°, ya da daha azdı. Sinir kolonyaların derecesi 85°- 90° arasında da değişiyordu. Kolonyalara limon, lavanta, çam vb. gibi ferahlatıcı kokular verilirdi. Limon çiçeğin kokusu bergamot esansından elde edilirdi. Bu kokuların alkolden çabuk uçmamasını sağlamak için, ağaç sakızı cinsinden fiksatif (tespit edici) adı verilen yardımcı maddeler kullanılırdı.
Kolonya yapılırken önce etil alkolün derecesi alkolmetre ile bulunduktan sonra istenilen dereceye düşürülünceye kadar damıtık suyla karıştırılırdı. İstenilen derecede alkol elde edildikten sonra, 90,5° alkol içinde eritilmiş fiksatif ve esans eklenir ve hazırlanan alkolle karıştırılırdı. 7-10 gün ağzı iyice kapalı bir kapta bekletildikten sonra da piyasaya çıkarmak üzere şişelere doldurulurdu. İyi cins kolonyalarda bekletme süresi 1 aya kadar çıkartılırdı.
Kolonyanın Türk Topraklarına Girişi
Köln Suyu/ Kolonyanın bugünkü Türk topraklarına ilk girişi ise Osmanlı döneminde II. Abdülhamid dönemine dayanıyor. Dönemin en büyük kolonya üreticisi Giovanni Maria Farina, Fahri saray-ı Hümayun kolonyacısı ünvanını almak üzere başvuruda bulundu ve bu arzusu 1882 yılında padişaha arz edildi.
Zamanla sarayda ağırlıklı olarak uygulanan misafirlere gül suyu ikramı, yerini kolonya ikramına bıraktı.
Avrupa’dan ithal ettiğimiz kolonya, 1882'de Ahmet Faruki tarafından üretilmeye başlandı. Faruki, halk tarafından “Odikolon” olarak adlandırılan “Eau de Cologne’ye" "Kolonya" adını verdi.
Kültürümüzde önemli bir yer edinen kolonya hala bayram ziyaretlerimizde, hasta ziyaretlerimizde, misafirliklerimizde bizlerle yolculuğunu sürdürüyor.